ORDA BİR ŞEHİR VAR UZAKTA…
Paylaş:

ORDA BİR ŞEHİR VAR UZAKTA

 

Kültür Havzasının Kavşağında

Her şehrin kendine ait örf-adetleri, giyim-kuşamı, mutfağı, şivesi, yaşam biçimi kısacası bir kültürü vardır. Her ne kadar küresel kültür yaşam biçimlerimizi birbirine yaklaştırdıysa da yöresel kültür yapımız kaybolmuş değil ve hala çağa direniyor. Özellikle metropol şehirlerde bu farkındalığı daha bariz hissedersiniz. Mesela öteden beri kenar semtlerde aynı yöreden olanların kümeleştiğini görürsünüz. Ve orada kendi kültür yapılarını koruduklarını…

Bu durum biraz da insan yapısının doğal ihtiyacı değil midir?

Birey ve toplumlar yaşadığı coğrafyaya, iklim şartlarına, ihtiyaçlarına, yıllardır süregelen alışkanlıklarına göre şekillenirler. Şayet totalini ‘kültür’ olarak ifade edebileceğimiz bu koşulları değiştirmeye kalkarsanız, o birey-topluma fenalıktan başka bir şey yapmış olmazsınız. Tıpkı her çiçeğin kendine özgü iklim şartlarında yeşerip gelişmesi gibi kültürler de bulunduğu ortama göre şekil alırlar.

Ancak küresel sermaye, popüler kültürün de etkisiyle bu iklim, koşullarımızı her geçen gün zorluyor ve dışarıdan ithal kültürlerle değiştirmeye çalışıyor. Yani insani yönümüz her geçen gün törpüleniyor.

Anadolu bu yönüyle kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir kültür havzasıdır. Bu kültür havzasının kavşak noktasında yer alan Adıyaman ise öteden beri öz kültürünü muhafaza etmeye çalışan kendi yapısına münhasır bir Anadolu şehridir. Ancak son dönemlerde bütün diğer Anadolu şehirleri gibi bir değişim-başkalaşım yaşasa da özünü muhafaza etmeye çalışıyor.

Zaten bir toplumun kültürünü bir çırpıda silip atamazsınız. Yüzyılların biriktirdiği o kadim değerler mekanlarından kap-kacaklarına, giyim- kuşamlarına ve dahi bitkilerine… varıncaya kadar her yere sinmiştir. Orada şekillenen kültür, toplumun genetiğine yerleşmiştir bir kere. Zamanla değişen görüntüdür, öz ise bakidir.

Bu nedenledir ki bir defa insan mayalandı mı, onu değiştirmeniz bir hayli zorlaşır. Değişeni yeniden mayalamak da bir hayli güçtür. Çünkü Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da ifade ettiği gibi, insan bir defa bozuldu mu onu değiştirmek mümkün değildir.

Öz kültür Aşısı

Her ne kadar sık sık gitmesek de görmesek de çocukluğumuzun Adıyaman’ı bize böyle bir öz kültür aşıladı. Tütünlü tarlalardan okula gidip gelirken teneffüs ettiğimiz havanın bile hala ciğerlerimizde hükmü var. Kapı önlerimizde oynadığımız deleme, gılç, gırcik, körebe, mendil kapmaca, yağ̆ satarım bal satarım, kaleli yakan top, çizgi, beştaş̧, ğımbıl, ip atlama, çember… gibi oyunların hala ruhumuzda yer eden etkisi var. Hele yerli malı haftasında has bahçelerindeki o heyecanı hala hissetmemek mümkün değil. Çocukluğumuzda Adıyaman’ın tek kitapçısı olan Rıfat Küçük’ten yaptığımız kitap-kırtasiye alış-verişi bile bir başka idi. Büyüklerin şefkatli tavırları, yeri geldiğinde esip gürlemeleri bile bir başka şekil veriyor size. Demem o ki; bütün bunlar çocukluk ruhunuzu şekillendiren, iklim koşullarınızı oluştura unsurlar… Ve siz yetiştiğiniz bu özel koşullarınızdan başka bir dünyaya savrulsanız da bir defa aşılanmış vaziyette bu öz kültür ruhunuza sinmiştir ve ondan kurtulmanız mümkün değildir. Bir bakıma özellikle çocukluk, gençlik yıllarında yaşadığınız ortam, teneffüs ettiğiniz hava sizin karakutunuzdur. Ve ömür boyu o karakutu hep içgüdünüz olur.

Aynı yörede farklı yaşam biçimleriniz olsa bile aynı kültür havzasından beslenirsiniz farkında olmadan. Çünkü o kadim yaşam alışkanlıkları mekanlarında, toplumsal yapılarında, kişisel davranışlarında yer etmiştir bir kere.

Mesela Adıyaman’ın merkezinde yer alan tarihi Kab Camii ve Ulu Camiinin şehre kattığı atmosferinin çocukluğumdaki izlerini inkâr edemem. Aynı şekilde ilkokul çağlarında her yaz devam ettiğim Kab Camii yanı başında yer alan 1 no’lu Kur’an Kursu’nun hem mekân hem de atmosfer olarak çocukluğumu şekillendirdiğini yıllar sonra fark ettim ve hala hafızamda canlı hatıraları var. Bahçelievler’deki Seyda Hocadan aldığımız elifba dersleri de öyle…

Bir Açıkhava Müzesi hüviyetinde olan Adıyaman’daki diğer tarihi mekanları ve bireyler üzerindeki etkillerini bilmem ifade etmeye gerek var mı? Şehrin göbeğinde yer alan Adıyaman Kalesi’nden tutun da, Kiliseye, tarihi camilere ve diğer mekanlara varıncaya kadar canlı bir tarih adeta… Bir defa bir Gavur Mahallesi var başlı başına bir dünya. Ama her şeyden öte kardeşlik var, komşuluk var, yardımlaşma var, dostluk var… bu kadim mekanlarda.

Benzer şekilde Adıyaman’da canlı olarak süregelen ve de çok önemsenen taziye geleneğinin sosyal dayanışma ve kaynaşma açısından ne kadar önemli olduğunu batı şehirlerinde yaşayınca fark ettim. Hasta ziyaretleri, düğün merasimleri de hakeza öyle… Daha doğrusu mahalle kültürünün hala müspet yansımaları var. Aynı şekilde çocukluğumuzun Ramazan geceleri de toplumsal yaşamın bir başka canlı kesiti olarak hafızamda duruyor. Ve teknolojik aletlerin henüz yaygınlaşmadığı 1980’li, 90’lı yılların Ramazan aylarında Ulu Camii önünde kalıp kalıp buzlar satılırdı. Boyam şerbeti ise eve götürmek için poşetlerde, ayaküstü içmek için bardakta satılırdı. Siyah-beyaz televizyonun bizim kuşağın çocukluğunda bambaşka hatıraları hiç unutulur mu?

Hele çay ocağı kültürü… Neredeyse hayat bütün canlılığıyla burada sanırsınız. Belki de tek sosyal faaliyetimiz çay ocaklarında kürsülere oturup memleketi kurtarırcasına  birkaç lafın belini kırmak ve çay içmekti. Hala da öyle değil mi?

İşte bütün bunlar öz kültür aşısı!…

 

Yerel Yönetim ve STK’lar

İnsan üzerinde kalıcı etki bırakıp şekillendiren ve bir süre sonra yaşam biçimi haline gelip kültürleşen bu durum her ne kadar hayatın akışı içerisinde kendiliğinden meydana gelir gibi görünse de şehir yönetiminin bunda etkisi büyüktür. En başta da yerel yönetimlerin… Çünkü yerel yönetimler bireyle, toplumla direk temasta olan canlı yapılardır. Özellikle içinde bulundukları toplumların kültürünü yaşama, yaşatma ve de yerleştirme hususunda önemli rolleri vardır. Çocuklardan yetişkinlere, yaşlı kesimine, kadınına, erkeğine varıncaya kadar toplumun her kesimine hizmetleri vardır. Yerel yönetimlerin park, bahçe, kaldırım, altyapı, yol… v.b. inşa hizmetlerinin yanı sıra en önemli vazifelerinden biri de kültürel faaliyetlerdir. Kültürel yozlaşmanın had safhada olduğu, toplumların, ülkelerin birbirleriyle kültür savaşımı verdiği bir zamanda Kültürel Belediyecilik daha da önemli bir hale gelmiştir. Kültürünüz varsa yaşarsınız, değilse yok olmaya mahkumsunuz. Ekonomik parametreler varlığınızı sürdürebilmek için tek başına yeterli değildir. Bu sadece yerel yönetimlerin değil aynı zamanda devlet politikalarının da önemli bir parçasıdır.

Bu bakış açısıyla Adıyaman, kültürel farklılığı ve de canlılığı itibariyle önemli bir kültür ve medeniyet havzasında yerde alıyor. Yerel yönetimlerin bu potansiyeli değerlendirmesi, harekete geçirmesi son derece önemlidir.

Bütün bu ve benzeri kültürel canlığı oluşturmanın başlangıç noktası evvela uygun mekanların tesisinden geçiyor hiç şüphesiz. Tabii ki içini öz kültüre uygun adam-akıllı doldurmak koşuluyla… Mesela şehir merkezinde gencinden yaşlısına, erkeğine, kadınına… her kesime hitap edecek çok amaçlı bir kültür merkezi şart mı şart Adıyaman için. Aynı kültürel faaliyetleri toplumun her kesimine ve yerine ulaştırmak, yaygınlaştırmak adına şehrin değişik lokasyonlarında / mahallelerinde bilgi evi, kütüphane, çok amaçlı sosyal mekan  türü merkezlerin yapılması da elzemdir.  Taziye evleri güzel bir örnek fakat bu ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalır. Kültürel faaliyetler için mekanlara da takılmamak lazım işin doğrusu. Şehir ovalık, arz ise son derece geniş… Açıkhava kültür faaliyetleri yapılmalı mesela… Neden sadece şehre değil bulunduğu bölgeye de hitap edecek kitap fuarları, panayırlar, şölenler, gastronomi, yöresel el sanatları…  türü organizasyonlar yapılmasın ki?

Tabii bütün bunların yerel yönetimler marifetiyle yapılması da gerekmez. Bütün yükü onların omuzlarına da bindirmemek lazım. Mesela şehirde mevcut sivil toplum kuruluşlarının mutlaka bu öz kültür hamlesine dahil edilmesi gerekir. Unutmamamız gerekir ki yaptığınız faaliyetlere ne kadar çok yapıyı, kesimi, sivil ve resmi kurum ve kuruluşu dahil ederseniz etkisi, yankısı o kadar uzun soluklu ve geniş olur.

Öteden beri toplumlarda kültürün yeşertilip yerleştirilmesi edebiyatçı, şair, yazar, aydın, fikir adamları üzerinden yürümüştür. Bir defa popüler kültürden kaçınmalı… Bu çerçevede ulusal, uluslararası sanatçılardan istifadeyle birlikte yerel sanatçılarımızı mutlaka daha çok işin içine katmalıyız. Yanı başımızda farklı yerlerde duran edebiyatçı, yazar, şair, ressam… ve aydınlarımızdan usulüne uygun istifade etmeliyiz. Farklılıklara açık olmalı, farkındalık oluşturmalıyız.

 

Huzur Kente Selam

Netice itibariyle; doğduğunuz, büyüdüğünüz, yaşadığınız veya bir vesileyle yaşamadığınız şehir sizin aidiyetinizdir. Kimliğiniz orasıdır. Alnınızda hep o kaderle dolaşırsınız. O şehrin sizin üzerinizde, sizin de o şehir üzerinde hakları vardır. Günü geldiğinde karşılıklı fedakarlıktan kaçınmamak gerekir. Özelde şehrin ileri gelenleri, kültür insanları, yazarları, şairleri, edipleri, yöneticileri, STK’ları, genel de ise tüm mensupları bu vebali omuzlarında taşıyanlar olup elini taşın altına koymaktan geri durmamaları gerekir.

Evet, gitmesek de görmesek de orda -adı yaman, kültürü kadim, insanı mert, yaşayanı bahtiyar, ağlayanı bile mesut- bir şehir var uzakta.

Selam olsun o huzur dolu şehre! ….

 

kaynak:

Paylaş:

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.