Necip Fazıl ve Büyük Doğu
Paylaş:

Necip Fazıl ve Büyük Doğu

Aramızda sesiyle, sözüyle, aksiyonuyla yaşamaya devam eden necip kahraman; fikir hayatımıza yazı ve hitabet kudretiyle yön veren büyük bir mütefekkir; henüz çocuk denecek yaşlarda şiirleriyle dikkat çeken, şiire yeni bir ses ve ahenk getiren büyük şair-sultanü’ş-şuara; İslam dünyasının yeniden şahlanışı için kendini bu davaya adayan ve Müslümanların kurtuluşu için hal çareleri arayan BÜYÜK DOĞU mimarıdır Necip Fazıl KISAKÜREK.

İnsanlık tarihinin beşiği ve ilk medeniyetlerin kaynağı olan doğu, tarihin bütün devrelerinde dikkatleri üzerinde toplamış ve içinde barındırdığı tecrübe, bilgi ve zenginlik kaynaklarıyla güç merkezlerinin iştahlarını kabartmıştır. Aynı dikkat ve önem günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Doğu âlemi üzerine oynanan/oynanmak istenen çirkin oyunların sonuncusu ise hepimizin yakından takip ettiği Büyük Ortadoğu Projesidir (BOP). Bu yönüyle Necip Fazıl Kısakürek ismi ile özdeşleşen BÜYÜK DOĞU fikri üzerinde durmak ve Necip Fazıl’ı doğru okumak gerekir.

Necip Fazıl; O VE BEN adlı eserinde isim olarak BÜYÜK DOĞU kavramının ilk çıkışına ışık tutar. O dönem Ulus Gazetesi yeni bir milli marş için yarışma açmıştır. Aynı gazete ancak böyle bir marşın Necip Fazıl tarafından yazılabileceğini düşünerek teklifi üstada getirirler. Necip Fazıl ise; Mehmet Akif Ersoy’a büyük hürmeti olduğunu beyan ederek, ancak gazetedeki yarışmayı durdurmak ve hiçbir isimden bahsedilmemek şartıyla bu teklifi kabul eder. Bu şart kabul edilir ve Necip Fazıl ÇİLE adlı şiir kitabında yer alan BÜYÜK DOĞU isimli marşı yazar:

“Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!
Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!
Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak
!”
Fakat o zamanki reis-i cumhurun hastalanması ve akabinde ölmesi, yazılan bu marşın kendisine gösterilmesine engel olur ve milli marş macerası da bitmiş olur. Ve böylece bu marş Necip Fazıl’ın fikir ve aksiyonunda büyük öneme sahip BÜYÜK DOĞU ismini doğurur.

BÜYÜK DOĞU, Necip Fazıl’ın bütün yazılarına (şiir, hikâye, roman, tiyatro… v.s.) sinmiştir. Ancak, İdeolocya Örgüsü adlı eseri büyük doğu ufkunu zihinlerimize ana hatlarıyla nakşeder. Necip Fazıl da bu esere büyük önem verdiğini ifade eden; “bu eser benim bütün varlığım, vücut hikmetim her şeyim… Ben, arının peteğini hendeseleştirmeye memur bulunması gibi, bu eseri örgüleştirmek için yaratıldım. Şiirlerim de, piyeslerim de, hikâyelerim de, ilim ve fikir yazılarım da sadece bu eserin belirttiği bina etrafında bir takım “müştemilat”tan başka bir şey değil…” sözleriyle hem ruh dünyası, hem aksiyonu, hem de BÜYÜK DOĞU’NUN köşe koordinatları hakkında bize fikir verir.

Necip Fazıl’ın Büyük Doğu mefkûresi, mekândan çok zamanla ilintilidir. O bu durumu şöyle ifade eder: “biz büyük doğuyu, vatanımızın bugünkü ve yarınki sınırlarıyla çevrili bir ruh ve keyfiyet planında arıyoruz. O kendini mekân çevresinde değil, zaman çevresinde gerçekleştirmeye talip…”

Bu anlamda Büyük Doğu, her insanın kendi içine doğru akan hem zamanı, hem mekânı, hem manayı, hem de maddeyi içinde barındıran bir seferdir. Yine Necip Fazıl’ın deyişiyle; “…âlem olduğu mefkûre çerçevesinde bir (senfonik) orkestra…”

Necip Fazıl; fikir ve aksiyonuyla kendi çağdaşı diğer düşünürler gibi doğu-batı ikilemine Büyük Doğu ufkundan yola çıkarak açıklık getirmeye çalışmış ve batının haset, kin, öfke, çılgınlık kokan kirli yüzüne karşı insanlığın ilk havzası doğunun aydınlık ve bereketli yüzünü ortaya koymuştur.

Necip Fazıl’ın tespitiyle; ilk doğu-batı kamplaşması Perslerin Yunanlılara saldırısıyla ortaya çıkmış ve zamanla değişik anlamlar kazanmıştır.

Yine Necip Fazıl’a göre Doğu, bir millet anlayışına sahiptir ve özellikle İslamiyet’ten sonra bu anlayışı netleştirmiştir. “küfür tek millettir” böylesi bir bakışın tezahürüdür.

Bu anlamda insanlığa sınır tanımanın yanlış olacağına inanmakla birlikte, tarihteki gelişimin mecburiyetinden dolayı veya düşünce ve olayları daha iyi anlamak ve açıklayabilmek için doğu-batı kavramları zamanla çokça kullanılmaya başlanmıştır. Bu maksatla Necip Fazıl, doğuyu tanımamız ve sahip çıkmamız gerektiğini salık verir. Çünkü doğu, ilk peygamberlerin, resullerin, vahyin merkezidir.

“Her şey doğudan geldi, her şey, yani ruhumuz…”

Batı, aklı ve maddeyi temsil ederken, doğu derinliğin ve ruhun simgesidir.

Bu yönüyle Necip Fazıl, batıyı ve doğuyu kendi içlerinde yaşadığı buhranlarıyla ele alarak, bu buhran ve ucuzluktan kurtulmanın hal çareleri peşindedir.

Ve tabii ki; yeniden toparlanmamızın yolu ise İslamiyet’ten geçmektedir bu anlayış gereği: “evvela şahsını, sonra bütün doğu âlemini kurtarması, daha sonra da çepeçevre yeryüzüne ve insanlık kadrosuna sahip bir kurtuluş ifadesine varması için Türk milletine gereken yol, en girift, en mahrem ve en iç kavranışıyla İslamiyet’tir.”

Çünkü ona göre; memba İslam, mansap ise her şeydir. Yani; “her şey onda ve o da her şeydedir…”

Bu anlamda Büyük Doğu düşüncesinin ana kaynağı İslam olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Necip Fazıl, bu ana kaynak bahsini geniş olarak ele alır İdeolocya Örgüsü eserinde. Ve ana kaynak İslamı; insan, cemiyet, devlet, kâinat, siyaset, adalet, mülkiyet, ordu, kadın, sanat… v.s. boyutlarıyla ele alırken ana kıstas da; dışı şeriat, içi tasavvuf olan bir doğu mefkuresi şeklinde karşımıza çıkar.

Necip Fazıl, Kanuni Sultan Süleyman döneminde bozulmaya başlayan topluma Büyük Doğu menşeli kurtuluş reçeteleri hazırlar sürekli. Ve bozulan gidişatı yeniden düzeltecek, insanlığı İslamın aydınlığına kavuşturacak bir inkılâp bekleyişi içerisindedir. Bu inkılâp devrimbazların işi olamaz. Büyük Doğu, bu inkılâbın zuhurunda etkin rol almalıdır ona göre.

Yine o, bozulan insanlığa kurtuluş olarak gördüğü inkılâbı bütün yönleriyle izah ederken; aynı zamanda ideal toplum profili hakkında da bir resim sunar bize. Böylece olması gereken bir devlet yönetim ve idaresi fikri de doğmuş olur. Bu detaylarla, meşhur Büyük Doğu mefkûresinin içini doldurur böylece. Bu yönüyle Büyük Doğu; toplumu kucaklayan büyük bir idealdir:

“İslam inkılâbının günlük politika üstünde; iç oluşu dışarıya doğru örnekleştirici, bütünleştirici ve kadrolaştırıcı büyük siyasi, milli, ruhi davası Asyacılıktır.”

Necip Fazıl; büyük doğu mefkûresini en ince detaylarına kadar topluma tatbikini emir-yasaklarla bir takım kurallar çerçevesinde ortaya koyar. Adeta yeni kurulmakta olan bir devletin anayasası gibi… Bu idaredeki temel kıstas İslam’dır elbette. Ancak, kuralları saptayıp ortaya koyan Necip Fazıl, yani reistir. Toplumun yönetim mekanizmasını ve bu mekanizmanın yetkili organ ve liderlerini görevde kalma süresi ve vasıflarıyla birlikte zikreder. En önemli kavramlar; “yüceler kurultayı”, “başyüce ve başyüce vekili”, “Başbuğ”…

Büyük Doğu mefkûresinin temel prensipleri ise; ruhçuluk, keyfiyetçilik, şahsiyetçilik, ahlakçılık, milliyetçilik, sermaye ve mülkiyete tedbircilik, cemiyetçilik, nizamcılık, müdahalecilik…

Bu açıklamalar ışığında Büyük Doğu’yu; Türkiye merkezli, bütün İslam dünyasını kucaklayan Afro-Avrasya ruhuna vurgu yapan ve beslenme kaynağı İslam olan bir kurtuluş mefkûresi olarak görmek mümkündür.

Bu anlamda Büyük Doğu; çileli ve meşakkatli bir davadır. Yürüyüş, ızdıraplı ve yollar cam kırıklarıyla doludur. Ümidini yitirmeden büyük doğu mimarının ifadesiyle; “sislere batmış bir dağ başına doğru ilerleyen kıvrım kıvrım bir patika örgüsü…”… Bu patika, bir zamanlar dünyanın en muhteşem caddesiyken, zamanla bozulmuş, tahrip edilmiş ve yol işlenmez hale getirilmiştir.

Büyük Doğu erine düşen; bu yolu yeniden işler hale getirip tepedeki güneşe ulaşmaya çalışmaktır.

Kaynak:

Edebiyatın Ustaları, Yusuf Tosun, Çıra Yayınları, S:132-137

Paylaş:

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.