Paylaş:

Sırat-ı Müstakim

Akif’in hayatında özel bir yeri olan ve adeta onun ismiyle özdeşleşmiş Sırat-ı Müstakim ile Sebilürreşad dergileri düşünce ve edebiyat serüvenimizde son derece önemli bir yere sahiptir.

Akif, 1908’de Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte İttihat Terakki Cemiyeti’ne üye olmuş, Meşrutiyet’in ilanından bir ay sonra da Ebülulâ Mardin (1881-1957) ve Eşref Edip Fergan (1883-1971) ile birlikte Sırat-ı Müstakim Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Basın tarihimizin etki alanı bakımından en yaygın, yayın süresi uzun, fikrî istikrarı yalpalanmayan ender yayın organlarından birisi Sıratımüstakîm-Sebîlürreşad serisidir. Şüphesiz bu istikrarlı yürüyüşte yayın ekibi ile birlikte Eşref Edip’in rolü büyüktür. Devrine göre, seçkin bir eğitim, oturmuş-istikrarlı bir şahsiyet sahibi olan Eşref Edip; değişen devirler, dönen menfaat çarkları, savaş anaforu, rejim bunalımları gibi insanların şahsiyetleri üzerinde ezici izler bırakan dönemeçlerden hep kişiliğini koruyarak çıkmasını becerebilmiştir. Dergileri, kitapları, sanki toplumda benimseyip-yaymaya çalıştığı değerler manzumesi üzerine yapılan bir sözleşme tadındadır.

Öğrencilik yıllarında başlayan bu sözleşme, yazılı basın halinde yukarıda belirtildiği üzere II. Meşrutiyet’in ilânı ile birlikte söz olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşür. Yirmili yaşlardaki bir gencin, etkisi yarım asırdan fazla sürecek toplam 48 cilt, bin civarında sayı ve onlarca kitaplık bir külliye yayınlaması ilk sayının planlanıp çıkışı ile başlamıştır.

Dergi çıkarmanın; geçici bir heves olmadığını, hatta ideal yapı ile bütünleşen vazgeçilmez tutku olduğunu Eşref Edip, hatıralarında belirtir. Nice zamandır hayali kurulan derginin, artık yayınlanması gerekmektedir. Onun için önce yazı kadrosu, hangi yazıların yazılacağı tasarlanır. Hatta elde toplanan yazılar bulunmaktadır. Bu minvalde Eşref Edip, ‘Ben yarısını doldururum’ der. Zira elinde, hocası Manastırlı İsmail Hakkı Efendi’nin Ayasofya Kürsüsündeki derslerinden not tuttuğu bin sayfa kadar konuşmaları vardır. Ebülulâ, ‘Ben de Tefsir ve Hadise dair makaleler yazarım, Ali Haydar Efendi’nin Usul-i Fıkıh notlarını derc ederiz’ der. Ebülulâ’nın ağabeyi Mardinîzâde Ârif Bey de  dinî makaleler yazmak suretiyle yardım vaadinde bulunur. Manastırlı ise Tefsir konusunda haftada bir makale yazmayı vaat eder. Yine hocaları olan meşhur Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi, sosyal konular ve Kelâm ilmine dair yazacağını söyler. Hatta Babanzâde Ahmet Naim Bey, Sultanide verdiği din derslerini, Temyiz azalarından Bereketzâde İsmail Hakkı Bey de ‘Necâib-i Kur’an’iye’ başlığı altında Tefsir konusunda yazacaktır.

Akif, Eşref Edip’in öncülüğünü yaptığı dergi kurma çalışmaları haberini aldığında, fevkalade sevinerek, dergide yazacakları konusunda Eşref Edip’e şunları söyler: ‘Her nüshasına bir şiir benden, büyük İslam mütefekkir ve âlimi Muhammed Abduh, Muhammed Ferid Vecdi’nin kıymetli eserlerinden de tercümeler yaparım, ilk nüshaya ‘Fatih Camii’ni koyarız’ der.

Yazı kadrosu belirlenip, makale vaatleri alındıktan sonra, Eşref Edip ve Ebülulâ; isim bulma kaygısına düşerler. Dergiye ad koyma sürecini Eşref Edip, şöyle anlatır:

‘Birçok isimler ileri sürüldü. Beğenmedik. Bilmem nasıl oldu, benim hatırıma ‘Sırâtımüstakîm’ geldi, söyledim. Ebülulâ Bey, hemen ‘Çok güzel!’ dedi. Artık başka bir isim aramağa hacet kalmadı. Akif Bey’e ve diğer üstadlara arz ettik. Hepsi takdir ettiler, beğendiler, müracaat ettik. Ebülulâ Bey’le beraber müşterek bir imtiyaz aldık. ‘Bismillâh’ deyip işe başladık.’ 

Merhum Eşref Edib Fergan daha sonraları derginin çıkış serüvenini şöyle yazacaktır:

‘…hürriyet ilan edildi. Biz de hemen, bir haftalık gazete çıkarmaya karar verdik. Adını (Sırat-ı Müstakim) koyduk. Süratle hazırlıklara başladık. Üstad Mehmet Akif gazetenin başmuharriri. Ahmet Naim, Manastırlı İsmail Hakkı, Musa Kazım, Bereketzade, Mardinlizade, Tahir-ül-Mevlevi ve Halim Sabit gibi kıymetli âlimler, muharrirler de heyeti tahririyeye girdiler.

Üstad Akif ilk nüshada;

‘- Fatih Camii’ni neşredelim, dedi

14 Ağustos 1324’de (1908) Sırat-ı Müstakim’in ilk nüshası Bâbıâli Caddesi’ni doldurdu.

‘Aşındırmış öpüp layenkatı damanını a’sar,

O lakin işte endamıyla pa ber cayı İstikrar.’

diye başlayan bu şiir tekrar tekrar okundu. Bu nüsha tekrar tekrar basıldı. Arkasından ‘Tevhid ve Feryad’ çıktı. Mektuplarla, telgraflarla her taraftan üstada tebrikler yağmaya başladı. On bin, yirmi bin basıyor, gazete yetiştiremiyorduk.’

Derginin 14 Ağustos 1908 tarihli on altı sayfalık ilk sayısının kadrosunda şu isimler yer alır: Musa Kazım, Mehmet Akif, Mahmut Esad, İsmail Hakkı, Mardinizade Ebülulâ, Haydar Efendi, Eşref Edip.

İlk sayıda ismi yer almayan ama dergide yazı yazan çok sayıda alim ve önemli isim bulunur: Halim Sabit, Babanzade Ahmet Naim, Bereketzade İsmail Hakkı Bey, Tahir-ül-Mevlevi, Abdürreşid İbrahim Efendi, Bursa Mebusu Tahir Bey, Salih Şerif el Tunusi, Ferit (Kam) Bey, Said Halim Paşa, Ahmet Agayef, Yusuf Akçura, Ali Şeyh el Garip Efendi, Mithat Cemal Bey, Alaaddin Bey, Çerkes Şeyhi Halil Halit Bey, Ethem Nejat Bey, Alim Can el Derisi Efendi, Hasan Basri Efendi, Gıyasettin Hüsnü Efendi, Ragıp Bey gibi.

Akif Başyazarlığını yaptığı Sırat-ı Müstakim Dergisi’nde şiir ve düzyazılarını yayınlamıştır genelde. Dergide din, felsefe, edebiyat, hukuk gibi birçok alanda da yazı ve şiirler yayınlanmakta idi. Derginin özelde Akif’in hayatında, genelde ise fikir ve edebiyat serüvenimizde önemli bir yeri vardır. O günkü şartlarda baskı sayısının on bin-yirmi bin rakamlarına ulaşması dergiye gösterilen teveccühü açıkça ortaya koymaktadır.

Akif ve arkadaşları bütün dikkatlerini Osmanlı’yı geri bıraktıran ve Batı’yı üstün hale getiren sebepler üzerine yöneltmişlerdir. Yaptıkları araştırmalar ve fikir alışverişi sonucunda İslam dünyasında yaşanan sıkıntıların başında Kur’an’dan ve İslam’dan uzaklaşmak olduğunu, kurtuluş çaresinin ise İslam’a ve Kur’an’a yeniden dönmek olarak ifade etmişlerdir.

Akif ve diğer Müslüman aydınlar, bu düşünce çerçevesinde öncelikle toplumsal sorunları tespite çalıştılar.

Bu çalışmaların neticesinde Batılılaşmayı savunanlara cevap niteliğindeki İslam’ın ilerlemeye mâni olmadığı fikirlerini temellendirmişlerdir. İslam’ın son devleti Osmanlı için Türkçülük, Arapçılık, Arnavutçuluk gibi milliyetçi fikirlerin bir tehdide dönüşmemesi için fırkacılığa ve kavmiyetçiliğe de karşı çıktılar.

Akif’e göre; Osmanlı son dönemi içinde halk geleneklere, bidatlere boğulmuş, insanlara fert ve topluluk olarak hiçbir dinamizm kazandırmayan bir dindarlık anlayışı oluşmuştur. Bu nedenle o devirdeki bazı aydınlar, geri kalmışlığımızın sebebini dinde görerek onu terk etmekten yanaydılar. Kimileri ise, İslâm’ın esaslarında birtakım değişikliklerle İslam’da reform yapma ve bu şekilde çağa uydurmaktan söz etmeye başlamışlardır.

Akif, bu anlayışların hepsine karşı durarak, İslam’da çalışmak, ilerlemek, insanlar arası saygı, sevgi, kadın eğitimi gibi sosyal hayatın esasını teşkil eden ilkelerinin varlığını savunmuştur. Bunları Müslümanlara hatırlatmaya ve öğretmeye çalışmıştır. O, diğer konularda olduğu gibi bu konuda da kendine özgü bir anlayışla hareket etmiş ve şöyle demiştir;

 

‘Eğer çiğnememek isterse seylab-ı eyyama

Rücu etsinler artık Müslümanlar Sadr-ı İslâm’a’

 

Sırat-ı Müstakim Dergisi ilk çıktığında büyük ilgi görmüş, neredeyse dergi bütün İslâm âlemine dağıtılmıştır. Böylece Kırım’dan Kazan’a, Balkanlar’dan Hindistan’a kadar bütün Müslümanlar okuyarak, İstanbul’dan haberdar olabilmişlerdir. Tabi derginin hem bir dönemin arşivi olması hem de bilfiil Millî Mücadeleye katkı sağlaması açısından da önemli bir misyonu olduğunun altını çizmek gerekir.

Eşref Edip’e göre Akif, siyasi mücadelelere, siyasi dedikodulara karşıdır. Bu tarz hareketler toplumu altüst etmektedir. Onun için Sırat-ı Müstakim’de siyasi didişmelere ve dedikodulara yer verilmemiştir. Eşref Edip, Akif’in; ‘Millet böyle siyaset kavgalarından böyle fayda görmez, daha ziyade tezebzüp ve teşettüte uğrar, Allah bilir ama yakında büyük bir fitne kopacağından korkuyorum’ dediğini nakleder.

Nitekim 31 Mart hadisesi yaşanır ve Akif’in korktuğu fitne ortaya çıkar. Meşrutiyet’in ilânından hemen sonra yayın hayatına başlayan Sırat-ı Müstakim Dergisi, matbaayı basan isyancılar tarafından tahrip edilmiş ve gazetenin dizilen yazıları ise çevreye saçılmıştır.

Böylece 31 Mart’la beraber hürriyet de tehlikeye düşmüştür. Akif, yaşanan bu durumdan çok etkilenir. Fakat Ortalık sakinleşince ‘görünüşte dinî, gerçekte ise siyasi olan o hadise-i hile’ hakkında Sırat-ı Müstakim’de uzun bir makale neşreder. Burada bazı Mısır ve Hint basınının yanlış inanç ve değerlendirmelerine karşı gerçekleri açıklamıştır.

Akif, dergi için tercümeler de yapmıştır. Bu tercümelerin başında Cemaleddin Afganî ve Muhammed Abduh’un eserleri gelmektedir. Akif; Şeyh Şibli, Ferid Vecdi, Abdülaziz Çaviş gibi çağdaş İslâm düşünürlerinden de çeviriler yaparak yayınlamıştır.

Sırat-ı Müstakim Dergisi’nin bütün İslam alemi üzerinde derin etkileri olmuştur. Özellikle Rusya’daki Müslümanlar üzerinde Mehmet Akif’in şahsında özel bir etkisi söz konusudur. Abdurreşid İbrahim, Yusuf Akçora, İsmail Gaspıralı, Ayaz İshaki, Ağaoğlu Ahmet Bey gibi isimler de bu vesileyle Rusya’daki Müslümanlarla ilgili makalelerini Sırat-ı Müstakim’de yayınlama imkanına kavuşmuşlardır.

Sebilürreşad Dergisi

Ebülulâ Mardin ile Eşref Edip arasında meydana gelen anlaşmazlık üzerine Ebülulâ Mardin dergiden ayrılmış ve ‘Kelime-i Tayyibe’ adında farklı bir dergi çıkarmaya başlamıştır. Bu noktada şunu da ifade etmek gerekir ki; Ebülulâ Bey bu arada milletvekili olmuş, ardından ilmî kariyerini geliştirerek profesörlüğe yükselmiştir. Dergi ile uğraşacak vakti de kalmamıştır. Eşref Edip ise toplam 183 sayıdan sonra Sebilürreşad adıyla dergiyi çıkarmaya devam etmiştir.

Ebülulâ’nın çekilmesinden sonra Eşref Edip, Mehmet Akif, Prens Abbas Halim Paşa’nın Heybeliada’daki Selâmlık Köşkü’nde toplantı yaparlar. O toplantı sırasında derginin ismini değiştirmeye karar verirler. Dergiye isim veriş tarzı oldukça dikkat çekicidir. Eşref Edip yeni ismin nasıl verildiğini şöyle anlatır:

‘Abbas Paşa, bir teklifte bulundular: Kur’an’dan bir sahife açalım, ne isim çıkarsa oradan alalım. Muvafık dedik. Harem dairesinden bir Mushaf-ı Şerif getirildi. Besmele ile Paşa bizzat bir sahife açtılar. ‘İttebiuni ehdiküm Sebîlerreşad’ ayeti kerimesi çıktı. Hah dedik, ‘Sebîlürreşad’ ismi pek münasip. Hem de Sırât-ı Müstakîm manâsına… Hemen karar verdik. Müracaat ettik. Fakat Tahirü’l-Mevlevî, bizden evvel bu ismin imtiyazını almış. Ona müracaat ettik. Memnuniyetle bize devretti. Sırâtımüstakîm, bu suretle Sebîlürreşad oldu. Kaldığımız yerden bu isimle Akif Bey’le beraber neşriyata devam ettik.’

Sebîlürreşad, yeni dönemde Sırâtımüstakîm’in devamı olduğunu vurgulamak için 1-183 sayı numarasını taşır. Başlık klişesi altında 1330 tarihi bulunmakla birlikte, ‘Vallahü yehdî men yeşâü ila sırât-ı müstakîm’ ile ‘İttebiuni ehdiküm sebîlürreşad’ arasında ‘dinî, ilmî, edebî, siyasî haftalık mecmûa-i İslâmiyedir.’ ifadesi yazılıdır. Dikkat edilirse iki ayet metninde eski ve yeni adlar hemen göze çapmaktadır.

Sebîlürreşad, Müslümanların uyandırılma ve yüceltilmesi için adeta ilmek ilmek dokunur. Yayın amacı ise bir beyanname şeklinde kitlelere duyurulur. Duyuru üzerine gözle görülür genel bir rağbet ve yöneliş olur. Dergi o rağbeti şöyle belirtir:

‘Bunun üzerine her taraftan öyle iltifatlara, teşviklere mazhar olduk ki bu tufân-ı teveccühe karşı teşekkürden âciz kaldık… Anlaşıldı ki Müslümanların intibâhına, Müslümanlığın teâlîsine her tarafta şiddetli iştiyâk var; bu uğurda herkes elinden gelen fedakârlığı ifaya bin can ile müştâk. Şu hâlde yapılabilecek şeylere hemen teşebbüs etmek lâzım geldi: bir taraftan maârif-i İslâmiyenin terakkîsine, uhuvvet-i İslâmiyenin te’yîdine hâdim bir heyet, bir cemiyet teşkîli içün lâzım gelen program hazırlanıp ber-mûcib-i kanun Dahiliye Nezareti’ne derdest takdîm olduğu gibi, diğer taraftan da risalemizin hem heyet-i tahrîriyesinin, hem münderecatının tanzimine teşebbüs olundu. Bunu haber alan büyük bir Müslüman da cenâh-ı âtıfetini risalemizin üzerine gerdi; çalışmak için bize pek azîm bir itminân verdi. Fisebîlillâh Müslümanlığa hizmet uğrunda garazsız, ivazsız çalışan fedakâr muharrirlerimizden başka ulûm-ı şer’iyye ve âlem-i İslâm hininde vukuf-ı küllîleri olan diğer bazı büyük İslâm muharrirlerine de müracaat olundu, Müslümanlığın intibâh ve teâlîsi uğrunda hiçbir muâvenetten geri kalmayacaklarına dair kendilerinden vaad alındı. Bunun üzerine isimleri bütün milletçe tanınmış olan atideki zevat-ı muhteremeden mürekkep bir heyet-i tahririye teşkiline inayet-i Hakla muvaffakiyet hâsıl oldu.’

Sebîlürreşad, şekil ve içerik olarak öncekinden daha da geliştirilerek yoluna devam eder. Fakat İttihat Terakki’nin kimi yöneticileri ile ters düştükleri için birkaç kez tökezletilir. İlk kapatma, 1911 Mayıs’ında yanlış anlama yüzünden ve Örfi İdare’nin ani bir kararıyla olur. Dergi ikinci kapatmada ise hiç ara vermeden adını değiştirerek yayınlarını sürdürür. Keza derginin 300. ve 301. sayıları (Haziran 1914) Sebîlünnecât adıyla çıkar. Ama 1915 Mayıs ve Eylül’ünde çıkan Akif’in Abdülaziz Caviş’ten çevirdiği, İslâm ve Medeniyet başlıklı yazıların ikinci ve sonuncu kısımlarından bazı yerleri sansürlenir. Bundan sonraki kapatma daha uzun sürelidir. 1916-1918 arasında ise yirmi ay dergi kapalıdır.

Tekrar çıkış, 4 Temmuz 1918 tarihli 361. sayı ile devlet başkanının değişmesi sırasında yasağın kalkmasıyla mümkün olabilmiştir.

Sebîlürreşad, Birinci Dünya Harbi ardından yapılan Ateşkes anlaşmasından sonra zor günler yaşar. Milletin kaderini paylaşır. ‘Derin bir keder ve ıstırap’ içinde işgali tadar. Mandacılarla mücadele eder. Bu durum karşısında mandanın, yani yabancı bir devletin koruması altında yaşamanın getireceği felaketi anlatmaya çalışır. Ama sesi sansür tarafından boğulur. Sayfaları boş çıkar. İzmir’in işgalinden sonra ise Anadolu’da düşmana karşı harekete geçen millî kuvvetleri destekler. Bu destek sözle ya da içten geçen bir niyet tarzında değil, bizzat mücadele alanında fiili direniş şeklinde gerçekleşir.

Sebîlürreşad ekibinin Balıkesir’e gidip oradaki milli kuvvetlerle bağlantı kurdukları İngilizlere jurnal edilir. İngilizler, bunun üzerine Sebîlürreşad’a baskıyı arttırır. Sansür yazılarını ‘hurdahaş’ ederler. Bazen birçok sayfası bembeyaz çıkar. Fakat Sebîlürreşad, üstüne düşenden fazlasını tehlikeyi göze alarak yapmaya devam eder. Bunlardan birisi, Hindistan’daki İslâm düşünürlerinden Hüseyin Kıdvay’ın İngiliz ve diğer işgalcilere karşı ateş püsküren Türkleri müdafaa eden bir konseptte yazılmış ‘İslâm’a Çekilen Kılıç’ adlı eserini İngilizceden çevirerek gizlice Anadolu’ya sevkidir. İngilizler eserin kim tarafından çevrilip, hangi matbaada bastırıldığını bulamamışlardır. Ayrıca Sebîlürreşad bir süre TBMM’nin kurulduktan sonra özel postasını da idare eder. Kuryenin getirdiği Ankara’nın özel postası, dergi idarehanesine bırakılmakta, M.M. Grubu’ndan bir subay gelip almaktadır. Gizli posta işinde müderris Hasan Lâmi Efendi’nin de vatanperver çabaları taktire şayandır. Anadolu’da birlik olunması gerektiğine inanan dergi o birliği sağlamak adına büyük bir özveri ile çalışmıştır. Dergi, bir müddet Meclis’in istihbarat bürosu gibi hizmet vermiştir.

Akif, Mısır’da olduğu yıllarda hastalığı nüksedince yazma işinde yavaşlama olduğunu görüyoruz. Zaten Mısır’da olduğu dönemde çok da yazamamıştır.

Lakin Sebilürreşad Dergisi yayınını aksatmadan devam ettirmekten de geri kalmamıştır.

Ancak kısa bir süre sonra Sebilürreşad Dergisi (6 Mart 1925) Takrir-i Sükûn Kanunu çerçevesinde kapatılır ve Eşref Edip tutuklanarak İstiklal Mahkemesi’ne sevk edilir.

Akif’in vefatından on iki yıl sonra Sebilürreşad (Mayıs 1948) tekrar yayına başlar. Belki de kaderin bir cilvesi olarak kırık dökük de olsa yayın hayatına devam eder. Eşref Edip 1953 yılında Gazeteci Ahmet Emin Yalman’a yapılan bir saldırı üzerine tevkif edilince Sebilürreşad tekrar duraksar. Daha sonra Sebilürreşad, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nden beraat kararı alınca yayınına tekrar devam eder.

1966 Şubat ayına kadar toplam üç yüz altmış iki sayı çıkan Sebilürreşad Dergisi bu tarihte son kez kapanır ve bir daha yayınlanmaz.

Ancak 2016 yılında Akif’in torunu Selma Argon ERSOY’un başyazarlığını yaptığı Fatih BAYHAN ve Recep GARİP’in yayın sorumluluğunu üstlendiği ‘Yeniden Sebilürreşad Dergisi’ yayın hayatına başladı.

Neticede Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad Dergileri 1966 yılına kadar çeşitli aralıklarla elli sekiz yılda toplam bin yüz yedi sayı çıkmıştır.

2016 yılında ‘Yeniden Sebilürreşad’ ismiyle çıkan dergi halen yayın hayatına devam etmektedir.

Akif’in Seyahatleri

Paylaş:

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.